En saçma şarkıları dinlerken dumanında boğulmak üzereyken adi puronun, kendime geldim.
Büyük bir balgam söküp attım, beraberinde en sürtük düşünceleri götürdü parkelerin üzerine ve hepsini görebiliyordum birbirlerini düzerken.
Bir düşüncenin sürtük olması için öncelikle bakireliğini bırakmış olması gerekir ve bende bakireliğini yitirmiş çok fazla düşünce var dostum.
Düşüncelerimi savunan o kadar çok kötülük varken kıyamet gününde bile ayakta kalıyorum.
Mesela ben kıyamet gününü hayal ettiğim zaman kendimi 6 katlı bir binanın tepesinde çıplak bir şekilde elimden düşürmediğim viski şişesini sıkıca kavramış ve ağzımda sigaramla, zebanilere küfür edip tükürürken görüyorum.
Sonra o zebanilerden biri yanıma gelip, benimle diğer zebanilere küfür etmeye başlıyor.
Ve iki, üç, dört demişken zebaniler benimle birlikte insanoğluna en büyük küfürleri savuruyor.
İnsanoğlu yok oluyor, dünya ters dönerken bende dönüyorum. Ama bu dönmelere bazı yatıştırıcılar sayesinde alışığım.
Büyük bir yokluğa düşmek ne demektir bu hikayenin sonunda anlıyorum.
Kıyamet günü denilen şey insanoğlunun birbirini becermekten sıkıldığı zamana verilen genel bir isim. Yoksa bahsedilen hurafelerle zamanımı harcayamam inandığımdan şaşmayan yaşlı ruhlu bir budalayım evet!
Ne yazık ki bu hikaye bana hep ölümü hatırlatıyor ve sarhoş kelimelerle yine ölümden bahsedeceğim diye korkarken, aslında ölümden sırf bu leş hayatı kaybedeceğim için korktuğumu fark ettim.
İstediğim zaman içip, istediğim zaman düzüşmekten bahsediyorum! Kim bunları bırakıp bakir bir kıçı öldükten sonra böceklere ve sürüngenlere bırakmak ister ki? Aklıma geldikçe ölmekten tiksiniyorum.
Sizden de tiksiniyorum, küçük yalanlarla dolu hayatlarınızdan.
Kendimden de tiksiniyorum, kusmak istediğim halde tuttuğum sürtük düşünceler için.
Bir gün hepimiz kıçlarımızı o sürüngenlere emanet edeceğiz ve emin olun bizden daha iyi kollayacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder